Üniversiteye başladığımda eğitim dilimiz %100 İngilizceydi. Hazırlık sınıfını geçmiş olsam da İngilizceye yeterince hâkim olduğum söylenemezdi. Bu yüzden derslerde anlatılanları anlamakta zorlanıyor, sonrasındaki çalışma süreçlerini de oldukça sancılı geçiriyordum. Dolayısıyla derslerle aramda güçlü bir bağ kuramadım ve lisans eğitimimden aklımda çok şey kalarak mezun olamadım. İşte bu durum, ilerleyen yıllarda en çok eksikliğini hissettiğim konulardan biri oldu.
Bu eksikliği anlatmak için üniversitenin ilk senesinden bir anımı paylaşmak istiyorum. Psikolojiye Giriş hocama gidip, “Staj yapmak istiyorum. Nerede staj yaparsam daha faydalı olur?” diye sormuştum. Bana, “Git ve emeğinin karşılığında para alacağın herhangi bir işte çalış. Bu, yapacağın pek çok stajdan daha faydalı olur,” demişti. Çünkü psikoloji, hayatın ta kendisidir. Hayatın içinde olduğun her an psikolojiyle karşılaşırsın; yeter ki bakmayı bil. Farklı insanları, durumları ve fikirleri tanımak; deneyimlerle beslenmek ve tüm bunları derslerde öğrendiklerinle harmanlamak…
Hocam o zaman ne kadar da haklıymış. Ben bu “derslerle harmanlama” kısmında lisans yıllarımda pek de başarılı olamadım. Ve bu durum, ilerleyen süreçte beni gerçekten zorladı.
Bir psikolog, hayata, insana ve insanın yaşadıklarına dair bilgileri bilimsel bir çerçevede yorumlayabilmelidir.
“Ben klinik psikolog olacağım, evrimsel psikolojiyi ne yapacağım?” ya da “Ben adli psikolog olmak istiyorum, klinik psikolojiyle işim ne?” diye düşünebilirsiniz. Ancak psikolog olmak, insanla çalışmak demektir. İnsan ise hayatın her alanına yayılmış bir varlık olduğundan, psikolog da ister istemez hayatın her alanına temas eder.
Bir terapist olarak, evrimsel psikoloji, sosyal psikoloji ya da araştırma yöntemleri dersinde öğrendiğiniz bir bilgi, bir gün seans odasında karşınıza çıkabilir ve büyük bir fark yaratabilir. Bu dersler yalnızca bilgi kazandırmakla kalmaz; düşünme kapasitenizi, zihinsel esnekliğinizi ve kavramsal becerilerinizi de geliştirir. Ve bu becerilere terapi odasında sıklıkla ihtiyaç duyarsınız.
Örneğin seanslarda bolca kullandığımız metaforlar, hayatı anlamanın ve anlatmanın en güçlü yollarından biridir. Metafor üretebilmek, anlayabilmek ve uygun şekilde kullanabilmek gelişmiş bir zihnin ürünüdür. Zaten terapi sürecinin geneli, karşısındaki insanı anlamaya çalışan ve iletişimin akışına göre yön alabilen bir zihin gerektirir. Kıvrak düşünebilen, farklı alanlar arasında geçiş yapabilen ve esnek bir zihne sahip olmak bu nedenle oldukça önemlidir. Ve bu zihinsel, kültürel kapasite, büyük ölçüde lisans yıllarında alınan derslerle gelişir.
Sadece psikoloji bölümü dersleri değil, alan dışından alınan seçmeli dersler de buna katkı sağlayabilir. Örneğin, ben mühendislik fakültesinden “Oyunlar ve Stratejiler” adlı bir ders almıştım ve o dersin hayatıma dokunan yanlarını bugün bile hatırlıyorum. Yani bana kalırsa, hayata dikkatle bakmayı bilen bir psikolog için her şey bir öğretidir. Psikoloji ve diğer lisans dersleri ise bu öğretinin bilimsel temellere oturmasını sağlayan en önemli araçlardır.
Uzun lafın kısası, bugün tekrar lisansa başlasam, her psikoloji dersinden alabileceğim maksimum bilgiyi almaya çalışırdım.
Eğer şu an siz de “Bu dersi neden görüyorum?”, “Birbiriyle ne alakaları var?” ya da “Ben zaten klinik psikolog olacağım, bana sadece terapi öğretin yeter,” gibi düşünceler içindeyseniz; bu bakış açısının ne kadar yanıltıcı olabileceğini hatırlatmak isterim. Kapsamlı bir eğitim almadan, psikoloji bilimine bütünsel bir hâkimiyet kurmadan iyi bir terapist olmak oldukça zordur.
Yani özetle, psikoloji dersleri yalnızca bir mezuniyet şartı değil; sizi donanımlı, esnek, düşünen, anlayan ve anlatabilen bir psikolog yapacak temel yapı taşlarıdır.
-gizem
Gizemin yazdıklarını keşke lisans yıllarımda okuyabilseydim. Bu güzel yazının üstüne kendi deneyimimden bahsederek konuyu sonlandırmak istiyorum.
Üniversite sınavıyla psikoloji bölümüne yerleşmenin, benim için terapist olmanın son adımı olduğunu ve derslerin sadece buna hizmet edeceğini düşünüyordum. Psikoloji lisansındaki ders programını ilk gördüğümde ise bu tabloyu hayalimdeki tabloyla pek bağdaştıramamıştım.
İstatistik, evrimsel psikoloji, endüstri ve örgüt psikolojisi, biyoloji, araştırma yöntemleri gibi görmeyi hiç beklemediğim ders isimleri, yalnızca terapist olmayı hedefleyen beni şaşırtmış ve hayal kırıklığı hissetmeme neden olmuştu.
İlerleyen yıllarda, o dönemde bilmem gereken ve beni rahatlatacağını düşündüğüm tek bir cümle varmış: Psikoloji bir bilim ve psikoloji lisansı, bu bilimi genel hatlarıyla öğretmek üzere yapılandırılmış bir eğitim programı.
Bugünden geriye dönüp baktığımda, bu cümleyi bilerek lisans derslerini dinlemenin benim için çok daha faydalı olacağını düşünüyorum. Neden öğrenmem gerektiğini o an için anlayamadığım pek çok dersin, aslında aynı çatı altında toplanan ortak bir amaca hizmet ettiğini zamanla fark ettim.
Psikolojinin hangi alanında uzmanlaşmak istersen iste, lisans yıllarında bu derslerde edindiğin bilgiler bir noktada mutlaka işine yarayacaktır. Kimi zaman doğrudan, kimi zaman bakış açını genişleterek; lisans yıllarımda beni oldukça daraltan bu konu hakkındaki deneyimim ve çıkardığım sonuç bu şekilde. Umarım bu yazı psikoloji dersleri için hayatında biraz olsun yer açılmasında faydalı olmuştur.
-ömer
